Lemaât, Muhyiddîn İbnü'l-Arabî'ye nispet edilen ve varlığın birliği anlayışı etrafında şekillenmiş Ekberiyye irfan okulunun önemli metinlerinden biridir. Bu okul, özellikle Şeyh'in Fusûsü'l-Hikem'i üzerine yapılan şerh, haşiye ve giriş kitapları kabilinden eserlerle ciddi bir literatür meydana getirmiştir. Ekberiyye'nin en önemli temsilcilerinden Fahreddîn-i Irâkî, Konevî takipçisi olarak Fusûs üzerine farklı bir yaklaşımla yeni bir yorum kapısı açmıştır. Üstadı ve akranları daha çok ilmî-hikemî bir üslupla Fusûs şerhleri kaleme alırken, kendisi edebî bir üslup benimsemiştir. Irâkî'nin Lemaât'ı kaleme aldığı ortam ve Fusûsü'l-Hikem'le olan ilişkisini Mahmud Erol Kılıç şöyle açıklamaktadır: Konevî'nin Fusûs derslerine devam eden Fahreddîn-i Irâkî'nin her dersten sonra odasına murakabeye çekildiği ve lem'a adını verdiği bazı beyitler inşad ettiği rivayet edilir. Irâkî, dersler sona erince söylediği bütün beyitleri Fusûs'un bölümleri sayısınca yirmi yedi bölüme ayırmış ve meşhur eseri Lemaât böyle meydana gelmiştir. Bu ilginç yakınlıktan dolayı Lemaât'ın bir bakıma manzum bir Fusûs şerhi olduğu söylenir. Lemaât'te Fusûs'un ana kavramlarını ve varlık anlayışını, İbnü'l-Fârız'ın aşk dili üzerinden kisvelendirmiştir. Irâkî eserinde aşk, mâşuk ve âşık kavramları üzerinden; taayyünden münezzeh mutlak varlık, O'nun tanınmayı sevmesi ve tanınmaya meyliyle zuhur eden icmal mertebesi ve mevcutlar arasındaki zuhur ve vuslat ilişkisini izah etmektedir. Geçtiğimiz asrın önemli sûfî, âlim ve entelektüellerinden Saffet Yetkin, kendisinin de ilgili bulunduğu Ekberî mektebin kaynak eserlerinden Lemaât'i, Parıltılar ismiyle dilimize tercüme etmiştir. Tasavvuf irfanının bu önemli ve derinlikli eserinin baş kısmına mukaddimeler kaleme alarak ve tercümesine haşiye kabilinden notlar düşerek, anlaşılması yönünde kolaylık sağlayıcı bir eser bırakmıştır bize. Ve eser bize şöyle sesleniyor: Kulağıma ne diyorlar biliyor musun? Bir zengin ve bir yoksul aşk diyarına gidiyorlar. Zenginin elinde yanmakta olan bir mum, yoksulun elinde yarı yanmış bir odun parçası var. Rüzgâr esmeye başlayınca zenginin elindeki mum sönüyor. Yoksulun elindeki odun parçası parlıyor. Şu halde, Ben gönlü kırıkların yanındayım. kutlu hadisi çevgânıyla; Bu meydanda topu ileriye yetiştirenler; gönülleri kırk kimselerdir.