"Ah ama dostum, yaşam yokuşunun inişleri, çıkışları! Sen Rus ordusunda yüzbaşı ol, sonra birden Devrim patlasın, meteliksiz kal. 1916 yılında, Edouard 7 Oteli'nde bir hafta kalmıştım. 1920'de aynı otelde gece bekçiliğine başvurdum. Bekçilik ettim, mahzenden yukarıya şişe taşıdım, yerleri fırçaladım, bulaşıkçılık, hamallık, tuvaletçilik yaptım. Garsonlara bahşiş verirdim, garsonlardan bahşiş aldım."
George Orwell'in gençlik dönemlerinde Paris ve Londra'da beş parasız sefalet içinde geçirdiği zamanlardan esinlenerek yazdığı düşünülen bu eser, sahici yoksulluğu insanın yüzüne vuruyor.
Yatacak yer bulsa yiyecek bulamayan, kıyafetlerini rehin bırakan, yollarda yarı aç yarı tok dolaşarak güçsüzlere ayrılmış yatakhanelerde sabahlayan yazar, yoksullardan korkuyu da işler romanında.
"Yoksul halktan korku, usdışı bir korkudur. Zenginle yoksul arasında görünmeyen ve sanki iki ayrı ırktanmışlar, biri siyah, biri beyazmış gibi bir temel ayrım olduğu düşüncesine dayanmaktadır. Fakat gerçekte öyle bir ayrım yoktur. Zengin kitlesiyle yoksul kitlesi yalnızca gelirleriyle birbirinden ayrılır, başka hiçbir şeyle değil."