Turgay Delibalta, Parlament Mavisi Portakal Dilimleri'ne topladigi oykulerinde, modern dunyanin insanin ic dunyasina biraktigi derin sorunsallarla bogusuyor. Bir makineden cikmiscasina tektiplesen varsillar, yoksullar tuketim kiskacinda tatminsizlige yazgili yasamlar surduruyorlar. Turgay Delibalta, yasanmisliklarin agir yukunun bireysel yansimalarini dus ve gercek arasinda kurdugu derin ve gercekci bir bag ile ortaya cikartiyor. Oyku kahramanlarinin ic dunyasiyla yakin akrabaliklar kuruyor. Onlari, salt gundelik yasamlarinin agir yukuyle degil, iclerine doldurduklariyla da okura aktariyor. "Dis"in cekilmezligi "ic"in bozulmamisligiyla, kirlenmemisligiyle harmanlaniyor. Oyle ya, insan denen yaratik "disarida" bir canavara donusebilirken "icinde" masum(cuk) kalabiliyor! Bir tur "zirh" yani... Bu "zirh"in her kosulda insanin isine yaradigini itiraf etmeliyiz. Aksi halde, cok kucuk bir azinlik disinda, buyuk kalabaliklar kendi yalnizliklarinda, yoksulluklarinda ve yoksunluklarinda daha "yasama ugrasisi"nin basinda telef olup gidecekler. Her biri yurek burkan oykuler. Insanin nasil mazlum ve zalim, nasil yuce ve asagilik, nasil guclu ve zayif, nasil direngen ve ayni zamanda kirilgan bir canli oldugunu anlamak icin bir de Parlament Mavisi Portakal Dilimleri'ne giren oykuleri okuyun. "Hep dusunurum, insan neden kendini boyle cekilmesi olanaksiz acilara birakir ve kendi yanginina bir damla su bile atmaz... Dahasi, neden acilarinin ardindan icinden geldigi gibi bir tek ciglik atamaz..."