Paul Benjamin Auster, Sven Birkerts tarafından 1992 yılında "Çağdaş Amerikan edebiyat şölenindeki hayalet" olarak kabul edilmiştir çünkü onun modernist eserleri tartışma tarzı, aktif kategorilere pek uymamaktadır. O zamandan bu yana onun Amerikan edebiyatındaki yeri ve önemi birçok edebiyat eleştirmeni tarafından incelenmiştir. Düzyazı tarzında sert bir üslubu öncelerken, öte yandan, minimalistler ile çok fazla ortak noktası olmadığı iddia edilir {Magill, 1997). 3 Şubat 1947'de New York'ta doğan Auster, üçüncü kuşaktan Yahudi bir aileye mensuptur. Birçok eserde kimi zaman ismi ile kimi zaman da karakteri ile atıfta bulunulan annesi Queenie, babası da Samuel Auster'dir. Paul Auster, annesi ile babasının boşanmasından sonra ayrı yaşadığını, beraber geçirdiği yıllarda ise hiç bir zaman gerçek bir baba-oğul ilişkisi kurmadığı babasından, eserlerinde doğrudan ve dolaylı olarak çokça bahsetmiştir. Auster'in edebiyat hayatına adım atması onun çocukluk yıllarına dayanır. Ay Sarayı (2000) adlı kitabında Fogg karakterine atıfta bulunduğu hikayesinde olduğu gibi, edebiyata olan ilgisi dayısının kitaplan ile başlamıştır. Auster liseye başlamadan önce dayısı yurt dışına gider ve kitaplarla dolu kolileri kendisine bırakır. Aynı zamanda bir şair ve çevirmen olan Allan Mandelbaum'dan kalan kitaplar onun edebi mirasının temelini oluşturmuştur. Auster'in eserlerindeki para ve materyalizm ilişkisi ile birlikte yazar olma tutkusu bu zamanlardan kalmadır.