Edebiyat değişim için bir oluş gücü sunabilir mi? Dünyayı temsil etmeye çalışmak yerine, bizzat yaşamı genişleten sınırlarla başka dünyalar yaratabilir mi? O halde edebi bir ürün, bir temsilin sergilendiği bir sahne değil, bilakis bir üretim süreci olarak ele alınabilir mi? Yaşamdaki farklılaşma güçlerinin olumlanması olan yaratıcılığa, bu mükemmel anlamı yeniden verilebilir mi?
Bu sorular, hiç şüphesiz edebiyatın sorunsallaştırılma biçimindeki bir yenilikten kaynaklanır. Postyapısalcı edebiyat kuramı, artık "edebiyat nedir?" değil, "edebiyat nasıl işliyor?" diye sormayı önerir. Doğrudan edebiyatı da ilgilendiren özne, dil ve anlam, hakikat gibi tüm meseleleri bu temel soru ışığında ele alır. Şimdi yazar hakikate vakıf oluşuyla, sözcükler metaforik özellikleriyle, hakikat gerçeği temsil edebilme gücüyle değil, hepsi de yaşamı dönüştürebilmekteki güçleriyle değerlendirilecektir. Tekilliklerin gücüyle sarsmak gerekmektedir artık bu dünyayı.
Sevim Burak da yazdığında, dünyamız sarsılır. Edebi uzamdaki bir tekillik düşünürüdür o da. Mevcut olanı tekrar etmez, fark sevgisini aşılar yaşama. Gerçeği temsil etmeye çalışmaz, bizzat yeni bir gerçek olur. Olan için değil, gelmekte olan için yazar Sevim Burak da: "Bu dünyayı izleyenlere bir halt yok… Açıkgözler için hiçbir şey yazmayacağım Erken bunamışlara- hayalperestlere çok acıklılara bu dünyadan gitmek üzere hazırlık yapanlara yazacağım… Yalnız aklını kaybetmişlerle bu dünyayı paylaşacağım. Aşktan aklını oynatanlara-Şizofrenlere-aşırı romantiklere-ve aşırı sadistlere… Delilere yazacağım… Aptallara da sevgim var. Ama delileri yaratıcı buluyorum…"