Kadının en erken izi Venüs heykelcikleri adıyla bilinen "sanat" eserleri yoluyla Paleolitik Çağ'da kendini gösterir. Normal ölçülerin dışında ve çıplak olarak tasvir edilen bu kadın heykelcikleri, bilinen tarihin en erken safhasında, kadının toplumsal yapıda kutsal bir nedenle ön plana çıktığını gösterir. Neolitik Çağ'da ise yaygın ve baskın dinsel inancın kadın imajı olduğu anlaşılmaktadır. Bu çağlarda kadının dini bir karakter göstermesi, toplumda anaerkil düzenin varlığını işaret ettiği şeklinde kabul görür. Fakat sonraki dönemlerde arkeolojik ve yazınsal verilerin ortaya koyduğu üzere, eski çağın farklı toplumlarında ataerkil yapının baskın hale geldiği, buna çoğu zaman inancın dayanak gösterildiği ve bu düzenin günümüze dek sürdüğü görülür. Fakat ataerkillik kadının aileden siyasete kadar adının ve sözünün geçmesine bütünüyle engel teşkil etmemiştir. Farklı zamanlarda ya da toplumlarda kadının karşılaştığı yasaklar, kısıtlamalar ve yahut özgürlükler kendini sosyal, siyasi ve dini hayatta somut veriler ile göstermiştir. Kadının karşılaştığı bu değişken yapı, sanattan edebiyata, inançtan sosyal haklara kadar etki etmiştir.
Bu kitap hayatın her alanında birçok rolde var olan çalışan kadını farklı disiplinlerin bilimsel kaleminden ele alan bir eserdir. Kitabın herhangi bir bölümünde konu ele alınırken kasıtlı olarak feminist ya da misandrist bir çaba güdülmemiştir. Aksine kadın konusu tüm popülist yaklaşımlardan uzak ve bilimsel temellere dayalı bir şekilde ele alınmıştır. Paleolitik Çağ'dan itibaren başlayarak günümüze kadar farklı çerçevelerde insan kadını ele alan bölümler bu kitapta, arkeoloji, sanat tarihi, tarih, inanç ve felsefe, edebiyat ve kadın çalışmaları olmak üzere beş alt başlık altında gruplandırılmıştır. Ayrıca bu yayın, kadının Prehistorya'dan günümüze kadar olan varlığını ve var olma çabasını açığa çıkarmayı hedeflemektedir. Böylece farklı alanlaradan araştırmacıların da yaralanabileceği disiplinlerarası bir eser olarak bilim dünyasındaki yerini alacaktır.