19 Aralık, 1978... Yedi gün boyunca Maraş halkı cehennemle tanıştı. Bir ülkenin en karanlık dönemine giriliyordu. Kısa bir süre sonra 12 Eylül Darbesi'yle bütün bir toplum, tarihinde yaşayacağı en büyük travmalardan biriyle tanışacaktı. Onlarca idam, yüzlerce şüpheli ölüm, yüz binlerce yargılama ve daha önce görülmemiş ölçüde bir mülteci dramı...
Ayla Aydın ilk romanı Pusu'da bu çalkantılı döneme, usta bir romancı derinliğiyle daha bireysel, daha "öznel" bir açıdan ışık tutuyor. Pusu 1970'ler ve 80'lerin Türkiye'sinde ihtilalden sonra kendine gelmeye çalışan bir toplumda iki kuşağın yürek burkan ve umut dolu hikayesini anlatıyor. Onlar üzerinden kuşak çatışmalarına, kimlik savaşlarına ve ideolojilerin yarattığı sarsıntılara yer veriyor.
Pusu bir hesaplaşma romanıdır; kimliklerimizle, geleneklerimizle, kent ve köy yaşamı arasında yaşadığımız git gellerimizle ve en önemlisi tarihimizle yapmaya çalıştığımız bir hesaplaşmanın romanı; aynı zamanda bir meydan okuma romanı. Tanışacağınız kahramanlar hem kültürel, hem ideolojik bir hapishane haline gelen ülkelerine, toplumlarına meydan okumaktadır. Ama en önemlisi bir umut romanıdır. İnsanoğlunun en karanlık günlerde bile, umudunu yitirmediğinin belgesidir.