Eski İstanbul ramazanlarında, her gün iftar ve sahur vakitlerinde davulcu ya da bekçi tarafından okunan maniler, edebiyat açısından olduğu kadar İstanbul folklorunun tanıkları olmaları bakımından da kıymetli dil ve kültür yadigârlarıdır. Bu manilerde hikmetli sözlerin yanında, çoğunlukla nükteli bir dil kullanılması dikkat çeker. Bunun amacının muhatabı güldürmek, eğlendirmek, hoşça bir an geçirtmek olduğunu söylemek mümkündür. Bu şekilde, dinî günlerin, çeşitli vesilelerle sadece birer ilahi vazife olmaktan çıkarıldığı, burada olduğu gibi iftarda, sahurda okunan manilerle onların "bu mah aylar yücesidir / zevk u safâ gecesidir" denilerek bir neşe kaynağı kılındığı, yolu gözlenir bir hâle getirildiği, külfet değil büyük bir nimet bilindiği kolaylıkla görülebilir.
Ramazan-nâme, içerdiği yüzün üzerinde fasıl ve bin dört yüz yetmiş beş mâni ile türünün en hacimli eseridir. Yalnızca edebiyat ve dil açısından değil; dini, tarihî, coğrafî, içtimai yönlerden de zengin içeriğiyle kıymetli ve nadir bir eserdir. Eserde, umumiyetle İstanbul'un semt, hamam, mesireleri vs. gibi özellikleri işlenmekle beraber renklerden, mesleklerden, hayvanlardan, meyve ve tatlılardan da bahsedilir.