Râz-nâme, klasik edebiyatımızın asli yönelimlerini bütün açıklığı ile gösteren eserlerden biri. Aşkın hakikati, tevbenin iyileştirici gücü, tesellinin varlığımızı ümitle buluşturan ışığı, gözün gönül aynasını seyretmesi, kulağın ruhla diyaloğu, davranışların yaradılışa uygun hâle getirilmesi, sözlerin hakikate hizmet etmesi ve insanın yüksek bir bilinçle varlıkların en şereflisi olmasının yolları eserin temel kaygısını oluşturmakta. O ruhun diliyle "eğer olgunluk istersen kusurları bir tarafa bırak" diyor, "içinin güzelliği yüzünde yansıyana kadar." "Sakın elinden dizginlerini bırakma" çünkü söz, "asi bir attır" diyor. Ve "sırlarına sahip çık" diye uyarıyor. Çünkü "onlar bir incidir" eğer dışarı çıkarlarsa "alalâde boncuktan daha aşağı olurlar." Adeta ruhumuzun en duyarlı ve iyi taraflarını muhatap alarak, içli sesi çınlıyor: "Kalbi uyanık kişi mutlu ve sevinçli ol, çünkü kalbin uyanık olursa yüz sultanın hazinesi senin himmetinden utanacaktır." Narı nûr eden doğruluk ve sadakatin bir mum gibi yolumuzu aydınlatacağını, bu yüzden insanın muma giden yolun yolcusu olmasını öğütlüyor. Ve bu yolda yok olmayı en büyük varlık sayıyor. Ve Yunus'un bütün insanlığı kucaklayan merhametli sesi Gülşenî'de yankılanarak devam ediyor: "Kötüysem de iyiysem de, güzelsem de, çirkinsem de cihanın nakkaşının, Allah'ın nakşıyım." Râz-nâme her satırında bu sevgiyi ve iyilik dolu bakışını, sanatla, hikmetle duyuruyor.