Tarihte hak, adalet ve özgürlük mücadelesi veren her sınıftan kişiler sözkonusu uygulamalarla karşılaşmış ve ölümsüz müdafaalar yapmışlardır.
Bediüzzaman Said Nursî ilk müdafaasını 1909 yılında patlak veren meşhur 31 Mart Hadisesinde askeri mahkeme olan Divan-ı Harb-i Örfi'de paşalar ve zabitlerden oluşan mahkeme heyetine karşı yapar.
Tıpkı milat öncesinde kadim Yunan'da muhakeme edilen ünlü filozof Sokrat'ın savunmasındaki gibi, her düşünce insanında bulunması gereken faziletleri ve davranışları adeta cinayet kabul edenlere karşı bu erdemli ve vazgeçilmez davranış ve düşüncelerini birer birer sayıyor ve mahkeme heyetini mükemmel bir mantık örgüsü içerisinde dize getirerek adeta sigaya çekiyordu.
Bediüzzaman Said Nursî'nin savunmalarında gözlemlenen önemli bir özellik de şudur: Savunma ile birlikte mesaj verme, hukuk dilini ve hukuk mantığını kullanarak mahkeme heyetini etkisi altına alma, Kur'an hakikatlerini savunma içinde yeniden duyurma ve her şeyden önce kişi özgürlüğünün güvence altına alınması gerektiğini vurgulama…