"Anlatsam roman olur."
"Yaşadıklarım romanlara sığmaz".
Bu ve benzeri cümleleri sık duymuşuzdur. Bunu söyleyen boşa konuşmuyor ama bilebilseydi yine de böyle konuşmazdı.
Bilemediklerine gelince… Anlatmaya başlasa bile anlatacakları hemen tükenecektir. Şaşırır, neredeyse kendine küser. Bir romanda yaşananlar birkaç kişinin yaşayabileceklerinden daha çoktur. Esas olan öge, romandır. Ne romanlar yaşanmak üzere yazılmıştır ne de yaşananlar romanlara yazılmıştır. Roman, güzel duyu odağında biçimlenerek içerik kazanan ve bu yolla boyutlanan bir yaratıdır. Roman okumamış, romanı duymamış olanımız yoktur. Ancak okunan romanı düşünce sürecinde işlenecek değerde ele alanımız pek yoktur. Edebiyat eleştirmenleri hariç! Sorun burada başlıyor. Roman üzerinde konuşmak, irdelemelerde bulunmak için ille de edebiyat eleştirmeni mi olmak gerekiyor? Hayır. Eleştiri okulları arasında bulunan bir dal vardır: izlenimci eleştiri. Türkiye'deki roman eleştirileri büyük çoğunlukla izlenimci eleştiri eksenindedir. İzlenimci eleştiri, romanı okuyan kişinin içselliğinde şekillenen bir diğer içeriği odak alır. Bu kitap; okuru eleştirmen kılmaz ama roman hakkında bildiklerini zenginleştirmek, roman okurluğuna yeni bir doğrultu kazandırır. Amaç da bu zaten!