Bir tek ben vardım orada, kimseler yoktu, oradalarsa bile kimseden çıt çıkmıyordu. Hiçbir şey tam değildi, her şeyde bir eksiklik vardı. Kulaklarıma zaman zaman kaynağını önemsemediğim hüzünlü bir mırıltı geliyordu. Bense içimde kocaman bir boşlukla sanki sonsuz maviliklerde sörf yapan biri gibiydim. Ölümün iliklerime kadar işlediği, gidenin acısını örtmeye bile yetmeyen yalnızlıkla özdeş olmuş bir umursamazlıkla helvayı karıştırmaya devam ettim. İçine fıstık koyup koymamak umurumda bile değildi ama birisi geldi, kenarı yırtık bir tabakla fıstığı olduğu gibi boca etti. "İyice kavur," dedi "kavur ki kokusu ölü bedenine ulaşsın."
Ölüm hakkındaki bilinmezliğin net bir tarifini vermek mümkün değildir. Ancak bu kitap yazarın deneyimleriyle birlikte okurda ciddi bir farkındalık yaratıyor. Kitabın ilk kısmında yazarın kendi kayıplarıyla ilgili bölümleri okurken kimi zaman zorlanmamak kimi zaman ağlamamak mümkün olmayacak. Ayrıca kitabın bu kadar gerçek hikâyelerden beslenmesi, ikinci kısımda yer alan "Ölümü Anlamak" ve "Yas Tutmak" gibi bölümlerin inandırıcılığını artırıyor. Çünkü okur bu aşamada; kaybı gerçekten yaşamış, duyumsamış, hissetmiş birinin gözünden olduğunu biliyor satırların.
Emel Döner Aksoy, konu üzerine yaptığı araştırmalardan derlediği ve bilimsel verilerle desteklediği eserinde ölüm kavramını ve yas süreçlerini gözler önüne seriyor.