Aşk, en kılcal damarlarımıza kadar sızarak sararken benliğimizi, fark edemeyiz çoğu zaman hayatın akışında nereye savrulduğumuzu. Durduğumuz yerle birlikte kimyamız da değişmiştir artık. Kanatlanan kalbimiz bir başka türlü çarpmakta, akıl ardı sıra yaya kalmaktadır. Ancak bir şeyler bozar zamanla bu büyüyü. Sıradanlaşan hayatlar, üstlenilen sorumluluklar arasında solup giderken farklı/canlı bir renk çıkar karşısına kendi siyah beyazlığına inat.
Aşk, sadakat ve ihanet üçgeninde yeniden kurulur denklem. Arzuların çağrısıyla hareketlenir, şehvetle beslenir ihanet çoğu zaman. Aşk sadakatten uzaklaştıkça şehvet ve intikam dahil olmaya başlar yeni denkleme. Böylelikle mantığı ile arzuları arasında sıkışarak bir tercihe mecbur kalır. Hayat zaten hep bir tercihe sürüklemez mi bizi? Ama kaçı mutlu eder bu tercihlerin, kaçı pişman…
Kahramanlarını gerçek hayattan ve olaylardan alan bu romanda anlatılanlardan biri belki de sizsiniz. Başkalarını acımasızca eleştirirken farkında olmadan ne yaptığınızın farkında mısınız? Sahi, duygularınızla en son ne zaman yüzleştiniz? Böyle bir yüzleşmeye cesaretiniz var mı? O zaman elinizdeki bu eserden yüzleşebilenlerin itiraflarını okumaya ne dersiniz?