Kültür ve edebiyat tarihimizin önemli simalarından olan Nâbî, hayatının büyük bölümünü Osmanlının en çalkantılı dönemi olan 17. yüzyılda yaşamıştır. Bu yüzyıl birçok padişahın ve sadrazamın azledildiği, iktidar mücadelelerinin çetin geçtiği ve makam uğruna çeşitli entrikaların işe koşulduğu zor ve karmaşık bir asırdır. Bu dönemin tanığı olarak Nâbî, kendisini himaye eden ve sarayın da damadı olan Musahip Mustafa Paşa vesilesiyle devlet erkânı ile tanışma fırsatı bulmuş, yönetimi ve yönetimde olup bitenleri yakından gözleme ve anlama imkânı elde etmiştir. Diğer taraftan ilme ve edebiyata düşkün biri olarak İstanbul gibi payitahtın merkezinde bulunmanın vermiş olduğu imkânı değerlendirerek ilmi çevrelerden de olabildiğince istifade etmiştir. Uzun yıllar İstanbul'da yaşadıktan sonra hamisi Musahip Mustafa Paşa'nın vefat etmesi ve IV. Mehmet'in azledilmesi ile İstanbul'u terk ederek Halep'e yerleşmiştir. Orada yaklaşık çeyrek asır kalan Şair, bu vesileyle taşrayı da tecrübe etme imkânı bulmuştur. Şair'in bütün bu yaşanmışlıklarına dayanarak zengin bir deneyimin ve derin bir kültürel birikimin ürünü olarak tanıtabileceğimiz Hayriyye'nin içeriğine şu beş unsur hâkimdir:
1- İslam dininin inanç, ibadet ve ahlaka dair öğretileri.
2- Kısmen tasavvufa dayanan bir İslam anlayışı.
3- Dönemin koşulları.
4- Yaşanılan dönemin adli ve idari teşkilatlarına hâkim olan zihniyet.
5- İhlâs ve samimiyetten ödün vermek istemeyen, Allah korkusu taşıyan ancak risk almaktan kaçınan, kültürlü ve şehirli mü'min profili. Eserin sahip olduğu içerik, eğitimciler kadar tarihçilerin, sosyologların ve ahlakçıların ilgisini çekebilecek niteliktedir.