Serap, giderek serap olmaktan çıkıp, zihnine çakılı kanlı canlı bir imgeye dönüşmekteydi. Kızın gençlik hayaliydi bu bu imge; sıcak ve yumuşaktı. Tenin dokunuşu... Kızın kokusu, saçlarının, gerdanının, koltukaltlarının kokusu yılların ötesinden buram buram doluyordu genzine. Parfüm kullanmayı bilmezdi. Doğal kokusu bedeninin. Güzelleşmeyi bilmezdi, beceriksizdi bu konuda. Saçlarının kestane rengi ışıltısı. Hayalindeki kıza –çocuğu olacak yaştaki bu hayale, bu anı-görüntüye– vaktiyle ilişki yaşanırken besleyemediği gecikmiş bir şefkat duyuyordu şimdi, merhamet belki de... Ona acı çektirmişti. Kız ağlamıştı. O kadar genç ve kırılgandı ki anı, masum... Onun için bir şeyler yapmalıydı. Ama ne... ne? Tek marifeti yazmaktı.
Edebiyatımızın en önemli seslerinden Erendiz Atasü,Şairin Ölümü'nde eski aşkları ve aldatmaları, yaşlanan bedenlerde yaşlanmayan arzuları, sığıntı yaşamları ve yalnız ölümleri, değişen anıları ve belirsiz gelecekleri, beden ve ruh nasırlarını kurguluyor.