"Ey göz nurumu akıttığım, tozlu yollarında belimi büktüğüm, kâh pısırık yaşlı bir deve diye bilip hörgöcünde uyuduğum, kâh bir zıplamayla yüzlerce yıl öcesine ve sonrasına süzülen taze bir ceren diye görüp yeni nefesler kuşandığım âşinalığım!
Şahidim oldun seni konuştururken konuşan bendim.
Tanıdığım oldun bana kendini açarken açılan bendim.
Derimsin damar damar giyindiğim.
İpimsin kör kuyudan azatlığım.
İnce sıcak yağmurumsun çölde bayındırlığım.
Utangaçtım sende özgüveni buldum; titremez sesim.
Gariptim senin çizgilerinde yol ala ala tok zenginlerin arasına daldım; hep kâr eden kervanlarım.
Kekemeydim kelimeler sundun; müstahkem burçlarımda sancaklarım.
Ne çok yarendin bir levend bir muallim bir sahhaf.
Ne vefakâr sırdaştın bir fener yalnızlığı bir hisar mağrurluğu bir hücre yakınlığı.
Ne göz göze inşirahtın bir oyalı mendil bir paçalı güvercinden mektup bir gök kubbeden dua yankısı"