1940 ve 1950 'lerde şalvar köyde sadece o köyün en varlıklı olanında vardı. Şehirde o gün işi olanlar bir rica ile o şalvarı o kişiden ödünç alır giyer, şehre öyle giderdi.
Yıpranmamış ve yırtılmamış şalvar ile pantolonlar, aradan biraz zaman geçtikten sonra bedenlere uymadığı için en büyük abiden başlayarak en küçük kardeşe kadar el değiştirirdi.
Eper kendisi birkaç yıl giydikten sonra onlar hâlâ sağlam ve giyilebilecek durumda iseler o şalvar ile pantolonlar bu sefer de kendisinden birkaç yaş küçük olan erkek kardeşine geçerdi. Bu giysilerdeki devir teslimler, en son giyilemeyecek hala geldiğinde sonlanırdı. O son da o kıyafetler için sonun başlangıcıydı. Yani artık giyilemeyecek durumda olan şalvar, pantolon, gömlek, kazak, yelek gibi giysiler bir makasla kesilerek yastık, yorgan ve döşek içi olarak kullanılıyordu. Bu da onların hepsinin başına gelen ortak makûs kaderleriydi.
Gaziantep'in Oğuzeli yöresinde yaşayan bir ailenin kurguyla karışık hikâyesini anlatan bu kitabı okurken, kimi yerde tebessüm edecek, kimi yerde hüzünlenecek, en güzeli de yöre kültürüne ait özgün bilgiler edineceksiniz.