Türkçe şiirin destan kolu, dün olduğu gibi bugün de akışını sürdürmektedir. Onu zamandaş kılan Ahmed Arif iken, akışı sürdüren ise nice şairler vardır. Şerafettin Halis, bu destan ırmağını, Munzur'la buluşturarak, Dersim coğrafyasının ruhunu, soluğunu, tonalitesini ağdırmıştır şiirlerine. Yerel renklerin, tınıların kadim oluşu kadar evrensel olduğu da bilinen bir olgu. Önemli olan, doğal ve içten aktarımlardır.
Şerafettin Halis, halis olanı, sahici olanı dile getiriyor şiirlerinde. Yer yer Karacoğlan, Pirsultan Abdal, bazen Cigerhun… Sentez, dilin kullanımındaki maharettedir. Sürgünlüğün, direncin, umudun paslanmaz çeliğine dönen anlatımlarla karşıkarşıyayız. Kuşkusuz, şiirin insana, insanın sıcaklığına ulaşan izleği aşktır ki; Ferhad ile Şirin, Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun, yaşadığımız coğrafyanın ikliminde var olmuşlardır. Sandıktaki Dağın Şarkısı'nda da bu kadim sevda ile aşk izleğini buluruz: "Gecenin insafı yok/ Yaban taylarına perçem oldu hüznüm hasretim/ Ellerimde çimdiğim ırmaklar donuyor/ Hani neredesin?/ Durma uzat ellerini,/ Tut,/ Esmer sıcaklığınla ısıt ellerimi." Şiirin bir bellek taşıyıcısı yahut bellek tazeleyicisi olduğunu ya da yarın diye bir düş olduğunu hatırlatması, şiirin soyluluğu ise, Şerafettin Halis bunu bir kez daha söylüyor bize.
Ahmet Telli