"Yavrum, şuradan bir Küçükyalı uzatır mısın?
Sıkış tepiş minibüsün içinde yek vücut olduğumuz tombul teyze, avucunda sıkıp hamur yaptığı paraları burnuma sokuyor. Normalde homurdanırım ama bu sefer sessiz kalıyorum. Bir kere, yirmi kişilik minibüse kırk kişi sığdırmışlar. An itibariyle kozmik bir mucize yaşanıyor yani. Ortamın büyüsünü bozan yelloz olmak istemiyorum. Bu yetmezmiş gibi, kalabalık güruhtan çıkan her tür koku bulut olmuş, hava neredeyse elle tutulacak kıvama gelmiş. Onca insanın soluğu ağzıma girecek diye panik halindeyim. Üstelik tombulla, en az yarım saat daha böyle sarmaş dolaş takılacağız. İlişkimiz tatsız başlasın istemiyorum."
Türlü türlü insanlık halleri var Sapuska'da. Karakolda aşkını anlatanı da burada, hastanede derman arayanı da. Kimi genç, kimi yaşlı; kimi neşeli, kimi tasalı. Ama hepsi bizden, hepsi sahici, hepsi tanıdık.
Peşlerine takılmadan duramıyor insan. Kâh arka mahallelerde dolaşıyor, kâh şehrin göbeğinde koşturuyoruz. Kimisiyle oturup ağlıyor, kimisiyle kahkahayı basıyoruz.
Samimi dili, güçlü olay örgüsüyle Sapuska, Elif Alptürk'ün uzun zamandır heybesinde biriktirdiği hikâyeleri gün ışığına çıkarıyor.