Ağlamak için çıktığı çatı katında tozun toprağın içinde gözlerinden yaş yerine sanki zehir akıtıyordu. Zira evin içinde ağlasa dokuz yaşındaki Oğulcan duyar ve çok üzülürdü. Buna hakkı yoktu, zaten baba evde yeterince terör estiriyordu. Üstelik hemen hemen her fırsatta içiyor, eve zil zurna geliyordu. Hanzade'yi eşek sudan gelinceye kadar dövüyordu. Hanzade sırf Oğulcan duymasın diye ağzına aldığı yorgan köşesini dişlerken çığlıklarını da içine gömüyor, daha olmadı çatı katına çıkıp doya doya hıçkırarak ağlıyordu. Gün içinde ise her şey normalmiş gibi yapıp moraran gözünü, patlayan ağzını fondötenle kapatıp kapatamadıklarına da oraya çarptım, buraya çarptım diyerek milleti kandırdığını sanıyordu. Zaten herkes durumun farkındaydı fakat Hanzade rencide olmasın, üzülmesin diye kimse bir şey demiyordu. Özellikle Oğulcan bu durumun farkında olmasına rağmen annesinden gelecek bir kıvılcıma bakıyor, bir şikâyet bekliyordu ama nerede! Şikâyet şurada dursun, kocasının tüm açıklarını kapatayım diye çabalıyor, topluma, çevresine hep iyi, çok iyi diye lanse ediyordu. Kocası Mahmut saygın bir doktor ama beş para etmez, karakteri ile sadece eli ile değil dili ile de Hanzade'yi ezim ezim eziyordu.
***
Acı, nerede nasıl karşınıza çıkabilir? Umut, nerede nasıl karşınıza çıkabilir? Bu romanda, Saraylı'da, Hanzade ve dokuz yaşındaki oğlu Oğulcan'ın hikâyesinde tanık olacaksınız…