Mezada varınca hemen tezgâha yanaşıp balıkları incelemeye başladım. Bir yandan dakuşkulu bakışlarla etrafı kesiyorum. Hangi balık grubuyla kimler ilgileniyor? Onlarla sadece gönül eğlendirmek mi istiyorlar yoksa kesin alıcı mı bunlar?
Kararımı verdim. 120 TL'den satışa çıkarılacak iki adet levrekte gözüm ve gönlüm… Mezadı yöneten çakır gözlü abi onlara doğru yaklaştıkça, kalbimdeki çarpıntı artmaya başladı. Bu yetmiyormuş gibi, diğer balıklarda Ömer Üründül'ün futbol yorumlarına benzerrenksiz girişler yapan abimiz, akşam tavaya atma hayali kurduğum levrekleri öyle bir allayıp pullamaya başladı ki! Neredeyse karşıdaki bakkal bile dükkânı bırakıp gelecek. Yine de "120 TL" lafını duyar duymaz Yaradan'a sığınıp atladım hemen: "Yaz!"
İlk hamleyi yaparak hiç olmazsa karımın yanında itibarımı kurtarayım. "Bizimki açık artırmaya katılamadı bile" demesin sonra. Yenildik ama ezilmedik muhabbeti yaparım en azından…
İnsanlık için küçük olsa da benim için büyük bir adımdı bu. İlk kez bir açık artırmada alıcı olmuştum. Herkesin hayranlıkla beni izlediğine emindim.
Bu vakur duruş ve gurur, topu topu iki üç saniye sürdü. Hemen karşımdaki restoran sahibinin "130"uyla titreyip kendime geldim. İlk fiyat artışını alan çakır gözlü abi, nedense hemen bana dönmüştü. Onunla birlikte de herkes…
"Davacın kadı olursa, yardımcın Allah olsun" demiş eskiler. Balık mezadında karşınıza restorancının çıkmasıyla hemen hemen aynı durum. Ama serde delikanlılık var ya, "140" dedim ben de… Restoran sahibinin damarına basmış gibiydim sanki. Hemen 150'yi patlattı. Gaza gelmiştim. Ben de artırdım fiyatı. Alt tarafı 10'ar liralık fark oynamaktaydı arada ama rakam büyüdükçe sesim biraz daha kısılıyordu sanki. Zannedersiniz, Paris Sanat Galerisi'ndeki son Rembrandt tablosuna talibim.