Satrançtan başka bir şey düşünemiyor, sadece satranç hamleleri ve satranç meseleleriyle meşgul oluyordum; bazen alnım ter içinde uyanıyor ve uykudayken dahi şuuraltımda hâlâ oynuyor olduğumu anlıyordum ve insanlar rüyama girdiklerinde onları özellikle fil, kale ve atın öne ve arkaya sıçrama hareketleri olarak görüyordum.
Nazi sorgulaması altındaki Avusturyalı varlıklı bir adam, tecrit altında tutulduğu otel odasında satrançta farklı bir ustalığa ulaşıyor. Stefan Zweig bu hikâyesinde satranç oyunu üzerinden birbirinden çok farklı iki ana karakteri tahlil ediyor.