Bediüzzaman Said Nursî'nin Kur'ân'dan aldığı dersle telif ettiği Risale-i Nur, yazıldığı zor şartlardan bugüne bu ülkede ve başka diyarlarda milyonlarca insanın hidayetine vesile oldu. Milyonlarca insan namazla, Kur'ân'la ve sünnetle onun vesilesiyle tanıştı.
Bu büyük iman hizmetine karşılık, Risale-i Nur ve müellifi, bekleneceği gibi, ilk günden itibaren din karşıtı unsurların husumetine maruz kaldı. Garip olan ise, bazı dindar unsurların şu veya bu sebeple bu husumete ortak olmasıydı.
Bu husumet ve taarruz, dönem dönem alevlendi, dönem dönem yavaşladı. Ama telif edildiği ilk günden bugüne, hep varoldu.
Şimdilerde, bu husumetin kendisini yeniden ifşa ve ifade ettiği bir süreci yaşıyoruz. Özellikle 15 Temmuz darbe sürecinden bugüne, bazı ağızlar sözbirliği etmişçesine tâ 1930'lardan kalma iddia ve terâneleri bir kez daha ortalığa yayma gayretinde.
Elbette, birileri üstüne çamur attığı için altın asla değerini kaybetmez ve elmas hakikatler üstüne ilişen tozdan dolayı kıymetten düşmez. Ama onlardaki o kıymeti teyid etmek için, sürülmek istenen o lekeleri temizlemek ve o elmas hakikatlere saykal vurmak da gerekir.
Bu kitap, söyleşi dilinin akıcılığıyla, işte böyle bir niyetin ve çabanın ürünüdür…