"Bir milleti tutsak etmek isterseniz, önce müziğini çürütün"
- Konfüçyus
Tarih boyunca süregelen musiki mücadelesi, her dönemde kendisini ispat edecek, kendi yaşantı biçimini, dertlerini, sevinçlerini anlatacak sanatçısını yetiştirme gayreti içerisine girmiş ve bazen de bu yolun devlet politikası olması için mücadeleler vermiştir. Toplumlar bu mücadeleyi verirken, bazı ülkeler de diğer ülkeleri sömürmenin yollarından biri ve en önemlisi olan musikiyi kullanmış ve Konfüçyus'un dediği gibi önce müziğini yok etmeye çalışmıştır.
Bu anlamda 18. yy. başlarında başlatılan batılılaşma hareketi, Türk Musikisini zor ve aşılması güç engellerle sınamıştır. Türk müzik politikası, uydurulan müzik devrimleri ile kendisini batı işgaline karşı piyasada koruma altına almaya çalışmış, cumhuriyetin ilk yıllarında çıkış yolu arayan musikimiz, akademik kurumlarımızda barınamayınca kendisini gazino ve müzik derneklerine bırakmak zorunda kalmıştı. Yasaklardan iyice bunalan Türk bestekârları ise arayış içerisine girmiş ve bu konjonktürden kaçış yolunu Arap müziğinin etkisi altında eserler vücuda getirerek aşmaya çalışmıştı. Mısırlı sanatçı Muhammed Abdülvahab, devletimizin müzik politikası yüzünden, Arap müziğine geçiş yıllarımızda; "Yıllar sonra yarattığımız modern Arap musikisinin kaynağı aslında Türk nağmeleriydi…" diyerek belki de farkında olmadan Türk Müzik politikasını eleştiriyordu.
Milli musiki, duygularımızın en açık dilidir ve kalplerimizde büyük bir heyecan ve coşku yaratarak insanlık duygularımızı pekiştirmemizde çok önemli bir ivmedir. Ben de bu heyecanımı "Saz Eserlerim ve Şarkılarım 2" kitabımda topladım. "Müzik öyle bir denizdir ki, ben paçaları sıvadım hala içine giremedim." diyen Dede Efendi'nin yolunda, Hacı Arif Bey, Saadettin Kaynak ve daha nice reformist bestekârlarımızın izinde, okyanusa bir damla da benden misali eserlerimi musiki sevdalılarıyla paylaşmanın onurunu yaşıyorum.
- Özdemir Hafızoğlu