10. asırda görkemini kaybeden İslam medeniyeti, Selçuklu restorasyonu ile yeni bir döneme kapı aralamıştı. 12. asır Müslümanların beklenmedik misafirleri Haçlılar ile yüzleşme çağıdır. Bu yüzleşmenin kahramanlarından biri de Selahaddin'dir.
İmadeddin'in kurduğu temeller üzerinde oğlu Nureddin ile, bütün Müslümanlar arasında cihad sistemli bir politika hâline gelecek ve Selahaddin ile zirveye çıkacaktır. Nureddin, en büyük silahı olan tecrübelerini seferber edebilecekken erken bir yaşta vefat etti. Kuşkusuz Nureddin'in birçok vârisi vardı; ancak, tarihin ve coğrafyanın çağa dayattığı Selahaddin olacaktı. Selahaddin, cihad ateşini ne kadar körüklerse körüklesin beylerin, emîrlerin ve şehirlerin nefisleri ağır basıyordu. O, emîrlerin, sultanların ve halifelerin bitmeyen asabiyet ve kıskançlıklarını hep sineye çekti.
Bir "iman soğuması" yaşanıyordu, asabiyetlerin Müslümanların imanlarını boğduğu bir çağdı. "Ameller" nereye kadar sürdürülebilirdi ki? Cihad ve asabiyet koyun koyuna, kolay değil! Feodal Çağ'ın karanlık dehlizlerinden gelen Haçlılar, bir iman tazelenmesi yaşadılar. Müslümanlarla beraber kadimden çok şey devşirdiler. Barbar Haçlı figürü ise uzun süre bir Doğulunun gözünde Avrupa medeni çehresindeki istihaleyi saklayan bir perde olarak kaldı. İmadeddin, Nureddin ve Selahaddinlerin aydınlığı olmasa Müslüman Doğu belki bu köpükte boğulacaktı.