Arkama aldığım Anadolu'nun kadim rüzgârlarının tılsımına öylesine kapılmıştım ki, bütün kemiklerim Konak Meydanı'nda uçuşan güvercinlerin tanıklığıyla Şela-le'leşmişti sanki… Yanlış bir namluya sürülmüş tedirgin bir fişek misaliydim. Za-mansız infilakımı acilen dizginledim. Sol duyumu rehber edinmem, farz olmasa da; kesinlikle vacipti. Yüreğimin derinlerine gömdüğüm ve musalla taşındaki bir cesedin kefenini yırtarak ayağa kalkan mevta misali olan gönlüm; Şelale'nin başkaldırışını tereddütsüz selamlıyordu. Son tahlilde, Şelale'nin dökülen her bir damla kanı ile anamın ak saçları üzerine hiç düşünmeden ant içebilirdim.