Her insanın ilginç ve sınırı olmayan bir hayal dünyası vardır, olmalıdır da! Çocukluğumuzu gençliğimize taşıyan hayaller… Hayalsiz yaşanır mı? Düşünmek bile zor! Mesela bedenimizi unutup uçabilsek, denizin üzerinde suya değmeden yürüyebilsek ne güzel olurdu. Bütün olumsuzluklara, havanın direncine, sıcak ve soğuğa karşı direnerek…
Şair; "Artık hayallerim suya düşecek diye kaygılanmıyorum. Çünkü onlar düşe düşe yüzmeyi öğrenmişler." diyerek, ne güzel söylemiş.
Hayalleri yaşamak güzel olduğu kadar yaşamadıklarımızı da hayal ederiz. Bunu daha çok şarkıların güftelerinde, türkülerin nağmelerinde ya da şiirlerin mısralarında dile getirmeye çalışırız. Çalışırız çünkü hepimizin sığınacak bir limana ihtiyacı vardır. Ve o limanlar şiirlerde hayat bulur…
Şair, edebiyatı iyi bilmenin yanında müzik dinlemeyi de enstrüman çalmayı da resim yapmayı da iyi bilmelidir. Bilmelidir çünkü yazılan şiirlerde müziğin notalarını hissettirmek, tuvaldeki fırça izlerini fark ettirmek zorunluluğu vardır. Şiiri okuyan ondan hem resmin görselliğini hem de müziğin içli duygularını görüp hissetmelidir. Aksi halde şiir, düz bir yazıdan farksız kalır.