Onun tek sıkıntısı, oldukça büyük bir hassasiyet ve yüksek gizlilik gerektiren bir bölgede sıklıkla nüks eden, sülük gibi kendisine musallat olan, kuyruklu belası basuruydu. Hoş basur dediğiniz elbette malum bölgede nüks edecekti. Görünen o ki olayın sık sık vuku bulduğu mıntıkanın cam kırılganlığındaki hassasiyetinden, çekilen sıkıntı da bir o kadar büyüktü.
O nedenle fazla baharatlı yemeklerden kaçınması gerekiyordu. Ama baharatsız yemekler de ona göre çok yavan, tatsız tuzsuzdu. Kantarın ayarını kaçırmaya görsün basurunun yarattığı sıkıntı katlanılmaz bir hal alıyordu. İhtişamlı kıçının üstüne oturmak büyük sorun olduğu gibi; ayakta kalmak, yürümek de yaşam kalitesini bir hayli düşürüyordu. Onca varsıllığına rağmen, çaresiz kalıyor ve tam anlamıyla fayda sağlayan bir tedavi mümkün görünmüyordu.
Oysa, karısı Selver Hanım, yaşadığı hayattan oldukça keyif ve zevk alıyordu. Halinden şikâyetçi olduğu görülmüş değildi. Allah'ın iyi bir gününe denk gelen bir günde, kendisini var etmesi ve bütün cömertliğiyle kendisine albenili bir güzellik bahşetmesinden dolayı, Allah ne verdiyse bütün bedenini altın bir tepside kocasına bin bir cilvenin dahilinde sunuyordu. Kocası da yapılan sunumu memnuniyetle kabul ediyor, güzel karısının alımlı bedeninde döne döne dolaşıyordu. Bu sunumu, kökünden baltalanmış iri kıyım bir çınar ağacı misali yanına devrilene kadar sürdürüyor ve gözleri mutlulukla mayışıyordu…