Sonbahar mevsiminde, havaların yavaş yavaş serinlemeye başladığı, gökyüzünde gri bulutların dolaşmaya durduğu bir zamanda, siyah bir lüks otomobil, Zincirlikuyu mezarlığının kapısında durdu.
Saçlarına ak düşmüş, siyahlar giyinmiş bir adam, Zincirlikuyu mezarlığında, ulu pırnal ağacının altındaki, sükunet koyunun, sessizlik körfezinde, sessizlik içinde duran beyaz mermer mezara, ürkek adımlarla yaklaştı. Elinde bir demet çiçek vardı. O kadar üzüntülü görünüyordu ki, derin çizgilerin yerleştiği yüzünden bunu görmek mümkündü. Çiçek demetini mezarın taşının üstüne bıraktı. Ellerini önünde birleştirerek, öylece durdu. Başını önüne eğmiş, derin düşüncelere dalmıştı. Orada ne kadar zaman öylece kaldı, oradan ne zaman ayrıldı kimse bilemedi.