Yeryüzünde, yaratılmışlar arasında, sevilmeye en çok lâyık olan Hz. Muhammed'i, yeryüzü nasıl severdi? Bunu anlamaya, hissetmeye niyet ettim. Bir dağ olsaydım ben, bir şehir ya da huzurunda bir pişman, bir dost olsaydım son peygamberi nasıl severdim? O'nu nasıl izlerdim, nasıl özlerdim, O'na nasıl kavuşurdum, O'ndan nasıl ayrılırdım?
Âlemlere rahmet olan, merhametiyle her şeyi nasıl kuşatırdı? Bunu hayal edebilmek istedim. Bir âmâ olsaydım ben, bir köle ya da bir binâ, bir eşyâ, bir hayvan olsaydım, nasıl severdi beni? Nasıl seslenirdi bana, neler tavsiye ederdi, nelerden menederdi beni, ne ile görevlendirirdi?
Bu düşüncelerle çağlar öncesine gittim. O'nun varlığına şâhit olan kişiler anlattı, mekânlar söyledi, varlıklar dile geldi. Her biri farklı bir pencereden gösterdi bana Resûlullah'ı. Her biri ayrı bir hasletini fark ettirdi. Peygamberlik müjdesinin o günlerdeki tâzeliğini yeniden hissettirdi. Asırları aşan o müjdenin tâzeliğini her dem koruduğunu öğretti. İşte ben bunları yazdım.