Hemen çıkıp salonda Soner'in yakasına yapıştığım gibi havaya kaldırdım, alıp odama getirdim. Çocuk neye uğradığını şaşırdı, korktu. Kapıyı kapatıp duvara yasladım ve sağ elimi vurmak için havaya aldırdım. O anda Soner gözlerimin içine bakarak ve korkuyla titreyerek dedi ki; "VUR HOCAM, SEN DE VUR" Elim havada kaldı. Dünyam karardı. Havadaki elim yanıma düştü. Soner'in yakasını bıraktım. Güzelce masamın önündeki koltuğa oturttum. Hizmetliye çay getirttim. Çayları içtik. Soner'e dedim ki; "Az önce sen bana ne dedin?" Çocuk korktu ya, "Hocam size bir şey demedim" dedi. "Dedin dedin. Sen de vur dedin. Bununla ne demek istedin? Neden böyle dedin?" Çocuk başladı ağlamaya. Bekliyorum. Epeyce ağladı ve dedi ki, "Hocam artık bıktım. Siz bizim eve gelip yaşadığımız yeri gördünüz. Dokuz kardeşiz. Abimler inşaatlarda çalışıyorlar. Ben de sabah erkenden simit satmaya gidiyorum. Öğlene kadar satıyorum, öğleden sonra da okula geliyorum. Simitleri satarsın, açık verirsin ustan vurur. Simitleri başka mahallede götürüp satarsın, yakalarlarsa o mahallenin simitçileri vurur. Akşama eve az para getirirsin, baban vurur. Küçüğüz ya, konuşamazsın abilerin vurur. Okula gelirsin bir hata yaparsın, öğretmen vurur. Her gün biri vurur. Sen beni iyi tanıyorsun. Seni seviyorum ve sana güvenerek okula geliyorum. Beni okula sen getirdin. Bana kıyamayacağını sanıyordum; onun için 'SEN DE VUR HOCAM' dedim."