Çağdaş Türk şiirinde vahim bir yıkım yaşanıyor. Şiirin Tarih-Dışı'na gönderildiği bir Tarihsel dönemden, bugünden söz ediyorum: Dil'in İnsan'la, Söz'ün de Şiir'le ilişkisini kökten kesip koparmak! Vahim olan, bu!
Oysa şiir, İnsanî-olan'dan yola çıkan ve tıpkı bir Bengi-Dönüş gibi, daha üst düzeyde İnsanî -olan'a varan bir 'Aşma'dır. Çağdaş ve genç Türk şiiri, şiirin kuramsal ve pratik bilgisinden ve şiirin Gelenek'ten ibaret olan Tarih'inden işe başlamadıkça, bir 'Aşma' söz konusu olamaz elbet! Ortada 'aşılacak' bir şey yoksa, ne aşılabilir ki? Oysa bu 'Aşma' 'Ruhun bütün yalnızlıkları 'giyinmesi' ve bütün acıları soyunması' ile mümkün olabilir;- 'yok olsun Aşk'ı olmayan!' diyebilmektir…
Sevinç Ergiydiren'in şiiri, işte tastamam burada, verili-olan'a kışkırtıcı bir müdahaleyi imliyor. Bu müdahale, şiirin, Türkiye'nin o uzun bir süredir görmezlikten gelinen entelektüel tarihiyle mutabık olunmaktır. Bu bağlamda mutabakat, bir müdahaledir. Ve bu, Mevlânâ ile birlikte André Gide'in 'Dar Kapı'sından; Jacques Lacan ile birlikte, Bilinçdışı'nın 'ateşten denizlerini mumdan kayıklarla' geçmek, demektir. 'Ya, ya da' bağlacının kısıtlayıcılığından, 'İle'nin imkanlarını bir lirik söylem inşa etmek için kullanmaktır…
Sevinç Ergiydiren 'Sen'im' ile bunu yapıyor işte…