Senaryo baştan yazılmıştı, herkes rollerini oynuyordu. Kimisi ağlıyor, kimisi gülüyor kimisi de alkışlıyordu. Hayat denilen bu oyunda herkes kendi kaderini yaşıyordu. Melike, kaderini değiştirmeye zorladıkça, battıkça batıyordu. Bütün çıkmaz sokaklar sanki ona çıkıyordu. Hüznü derinden derindi. Aile hayatı, ummadığından daha beter oluyordu. Çırpındıkça kaderine, kederine bir çözüm bulamıyordu.
Aile binasının tuğlaları bir bir eksiliyordu. Bu sarsıntılı aile hayatında Melike artık ipleri yavaş yavaş koparıyordu. Kadınlığını hiç gören bir adamla artık yapamıyordu. Bütün azalarıyla nefret ediyordu. Yaşadığı yasak aşklardan başlayarak kendini avutmaya çalışıyordu. Yazdıklarıyla, şiirleriyle ve günlüğünde tuttuğu sözleriyle kendini hep teselli ediyordu. Sığınacak limanı yoktu (Sadece Rabbine sığınıyordu). İnsanlardan uzaklaştıkça uzaklaşıyor ve kaçıyordu. Uzaklara gitmeyi, kaderinden kaçmayı planlıyordu…
Bu romanda, bir kadının serzenişlerini duyacaksınız. Azmin neler yaptırdığını yürekten hissederek göreceksiniz. Dışarıda başarılı bir kadın rolü oynarken aile hayatında acizliğini hissedecek, onun ruh hâlini okudukça şaşıracaksınız.
Çıkmazlardan çıkmaya çalışan Melike'nin hayatını okuyunca bu sarsıntılı aile depremine şahit olacaksınız.