Göğsümüzde çarpan o şeyin sadece bir et parçası olmadığını anladığımız o ilk yıllar.. Gençlik yıllarımız. Yokuş yukarı tırmandığımız, tökezlediğimiz, düşe kalka yolu tamamlamaya çalıştığımız o zorlu yıllar. Varlıklardan Allah'a doğru geçişimizin çetin sınavına tabi tutulduğumuz efsunlu bir zaman dilimi. Duygularımızla nasıl baş edeceğimizi bilemediğimiz ve sürekli içine çekildiğimiz bir girdabın içindeyizdir sanki bu dönemimizde. Kimsenin uyardığı yok tabi. "Kalbin varsa seveceksin." diyen çok. "Kimi? Neyi? Neden?" sorularına doğru dürüst cevap veren yok. Her şeyin bir ölçüsü, bir sınırı vardır. Sevmenin yok mu? Her şeyin helali haramı vardır. Aşkın yok mu? Aradığımız cevap içimizde saklıymış meğer bilemedik. İnsanın öyle bir duygusu var ki; ölçüyü ve sınırı aştı mı derhal bildiriyor O'na. "Vicdan" denilen o hassas terazi işin çözüm noktası oluyor. "Sevmenin bir kuralı, bir sınırı yok mu? Eğlencenin, zevkin duracağı bir çizgi yok mu? Her şeyin bir sınırı var da, gençliğin yok mu? Var elbet.. Baki bir gençlik için, nefsimize "dur" demenin de bir yolu yordamı var. Onu helal
daire ile terbiye ederek, iki cihanda da gençlik nimetini baş tacı etmek var.
Daha ne olsun...