İnsanın çocukluk yıllarından beri hayalini kurmaya başladığı bir şeye kavuşması, gerçek anlamda bir kavuşma olamıyor bazen. Ayla da aşkına kavuştuğunu düşündüğü anda yaşadığı hayal kırıklığı ve içine düştüğü umutsuzluk ile öğrendi bunu.
Hayat he zaman dümdüz bir çizgi gibi, birbirinin aynı günler gecelerle ilerlemiyor. İyi ki de öyle… Yoksa aşkının karşılıksız olduğuna tanık olduğu o günlerden nasıl çıkıp gelebilirdi bugünlere? Bunca sevgiyi, dostluğu, onur ve gururu tatmadan olur muydu?
"Çocuk sevmeyen öğretmen olmasın," derdi annesi. O, çok seviyordu çocukları. Bir çocuğun anne ve babasının dışında en sevdiği kişi olmanın ne demek olduğunu da herkesten kaçıp gittiği o gözlerden ırak kasabada öğretmenlik yaparken öğrendi.
Ve Buse… Hayatında tanıdığı en çılgın tipti Buse. Ama aynı zamanda en içten, en güvenilir dost. Hazır onu anmışken, "Sevgili Dost, bu kitapta daha çok kendimi anlattığım için umarım bana bozulmamışsındır. Böyle yapmak zorunda kaldım, kusura bakma. Çünkü senin hayat hikâyen o kadar dopdoluydu ki, onu kendi hikâyemin içine sığdırmak sana karşı büyük haksızlık olurdu. Sevgili Buse, neyse ki benim hikâyem bitti, şimdi seninki başlıyor. Senin yaşam kitap olacak."