Kedere boğulmuş odaya sızan ay ışığı, bir an karanlıkta bocalayıp da sonra nemli gözlerindeki maviliği keşfeyleyince, akıverdi onlara tereddütsüz. Aktı da senin solgun çehren aydınlanıverdi sandım, bir dem. Böylece ben, yanı başında çömelmiş -belki de yığılıvermiş- binbir umutla iyileşmeni beklerken, gözlerini araladığını bildim.
...
Varsın güleç gözlerin değmesin gözlerime bundan böyle hiç. Yahut kara saçlarında dolaşmasın parmaklarım. Sen bir tek gülsen, üstelik ay ışığı şımarık bir kedi gibi dolanırken yüzünde. Cenneti alıp geleceğini bilmezsin.
Sen sakın gitme, kokunu özlerim.