Görmek ile bakmak arasında fark vardır. Herkes bakar ama göremez. Bu durumu en çok pozitif ve negatif alan şekillerinde fark ederiz. Zemine baktığınızda farklı bir şekil, şekile baktığınızda ise başka bir şekil görürsünüz. Zemin oluşmadan şekil oluşmaz. Bireylerde öncelikle zemin algısının yaratılması gerekir.
Mitolojik eserlerin incelenmesi esnasında Medea Sendromu, Pigmalyon Sendromu gibi sendromlar üretilirken, Stockholm'de yaşanan bir banka soygununda rehin alınan kişilerin rehin alan hırsızlara karşı duydukları hisler, yaşanan aşk ve eşlerinden boşanıp rehineci ile evlenmeye kadar giden bu süreç, Stockholm Sendromu olarak literatüre kazandırılmıştır. Stockholm Sendromu'nun farklı bir versiyonu Stalin'e atfedilmekte ve Stalin Sendromu olarak literatürde ifade edilmektedir.
Bu olaylar ve mitolojilerdeki durumun sosyal bilimlere transfer edilip, araştırma konusu yapılması ve kuramsal bilginin üretilmesi, oldukça anlamlı ve önemli durumlardır. Gerek sosyal bilimlerde gerekse fen bilimlerinde, doğayı ve sosyal olayları doğru okumak ve doğru anlamakla işe başlanmalıdır. Yellowstone Parkı deneyiminden hareket edilerek, yönetsel ilkeler çıkartılabileceği gibi, kartalın avını alıp gökyüzüne çıkması, onu bırakması, kanat hareketlerinin zerafeti incelenerek uçak kanatlarında düzenlemeye gidilmesi, bu yaklaşımların sonucudur. Bu sebeple doğayı ve sosyal olayları iyi gözlemek, analiz etmek ve deneysel olarak test etmek, sosyal bilim alanına önemli katkılar sunmaktadır.
Sendromlar; görmek ile bakmak arasındaki farkın, sosyal ve eğitim bilimlerine bir yansımadır. Bu yansıma, eşdeğer olayların ya da durumların bilimsel araştırmalara ilham kaynağı olması, bilimsel çalışmaya alt yapı oluşturması açısından önemlidir. Bu eserin geniş kitlelere ulaşmasıyla birlikte mevcut bilgi birikiminin artacağına ve okurların olay ve olgulara farklı gözle bakıp bilgi üretmeye yöneleceklerine inanıyorum. Yeni sendromlarda görüşmek üzere…