Samipaşazade Sezai, Sergüzeşt'te döneminin en büyük toplumsal gerçeklerinden biri olan esirliğin yakıcılığını tüm yönleriyle anlatıyor.
Samipaşazade Sezai'nin, Kafkasya'da esir tüccarları tarafından kaçırılan ve memleketinden uzaklara, İstanbul'a getirilen küçük Dilber'in genç bir kadın olma sürecinde yaşadığı acıları, konaklarda çektiği zorlukları, aşka dair hayal kırıklıklarını anlattığı Sergüzeşt, aynı zamanda özgürlükçü fikirlerle tanışmaya başlayan Tanzimat aydınının esaret olgusuna yönelttiği bir eleştiri olarak da öne çıkar.
Romanın 1888 yılında yapılan ilk baskısını 1924 yılında yayımlanan nüshayla karşılaştırarak hazırlanan eleştirel basımda bu sayede, hem yazarın hem de bahsedilen dönemlerin edebiyat anlayışındaki değişim gösterilirken, aynı zamanda dipnotlarla, günümüzokurunun metni ve metnin geçtiği zamanı daha detaylı bir biçimde anlamasının da imkânı yaratılıyor.
"[Samipaşazade Sezai'nin] eserinin en büyük meziyeti tasvirlerinin fevkalade olmasıyla beraber fenn ü hakikat dairesinden çıkmamasıdır."
NAMIK KEMAL