Şairin düş gücü, kuduz köpek gibidir. Önce sahibini ısırır, sonra herkesi. Ancak bu şiirsel trajedide düş gücünü "gerçeklik" de kışkırttı.
Bir kadın, iki erkek.
Bir güz akşamı, bir içki evinde, ölü bir balığı didikler gibi vicdan azaplarını didikleyen iki sevgili.
Ve uzaklarda, kırılmış, örselenmiş ölü bir adam.
"Hangisi sizsiniz?"
Şair, bu soruyu kendisi için de soruyor:
"Hangisi benim?"
"Sevgili mi, ölü mü?"
Bu "sessiz düğüm"ü kim çözecek?
Şiir mi, hayat mı?