Dünyanın her köşesinde insanlar, yüzyıldan fazla bir süredir film seyretmeye gidiyor. Yaşamdakine benzer -ya da çok farklı- görüntülerin karanlık bir ortamda, beyaz perde üzerinde belirivermesi herkese cazip geliyor. İzleyicinin talebini ve beklentisini karşılamak üzere çok büyük yatırımlar yapılıyor, paralar harcanıyor, on binlerce sanatçı ve tehnisyenin çabalarıyla filmler çekiliyor. Bunlar laboratuvarlarda çeşitli teknik süreçierden geçiriliyor; pazar mekanizmaları aracılığıyla tüm dünyadaki seyirci kitlesine sunuluyor. Teknolojik yenilikler film yapımına uygulanıyor; seyircilerin "yeni" isteğine yanıt vermek, ücret karşılığı film seyretmekten vazgeçmelerini önlemek amacıyla yaratıcı beyinler zorlanıyor, tanıtma ve reklama büyük ağırlık veriliyor. Sinema, dünyanın sayılı üretim sektörlerinden biri olurken, filmsel anlatım, "film dili", film seyretmenin etkileri, filmin taşıdığı anlamlar gibi konular birçok sanatçı ve düşünürün ilgisini çekiyor: Sinema üzerine kuramsal tartışmalar yapılıyor, bunlar dergiler ve kitaplar aracılığıyla izleniyor; sinema çalışmaları akademik bir ilgi alanı olarak onay görüyor. Sinemaya ilişkin her konuda, her yıl, yüzlerce anı, araştırma ve inceleme kitabı yayımlanıyor. Seyirciler ise, filmlerdeki karakterlerin dünyasına katılıp eğleniyor, öğreniyor, duygulanıyor; bazen tarihin derinliklerine yolculuk yaparken, bazen günün farklı kültürleriyle tanışıyor; bazen hayvanlar aleminden uzayın sonsuzluklarına dek uzanan çeşitli mekanlarda maceradan maceraya koşarken, bazen kendi dünyalarını perdede görüyor; yaşamlarını sorguluyor; düşünüyor, etkileniyor.