"Gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur."
Doğduğumuz andan itibaren, yanı başımızda küçük bir valiz belirir. İlk konuşmamız, ilk hareketimiz, aldığımız ilk hediyeyi ailemiz bu valizin içine yerleştiriverir. Kendimizi tanımaya başladığımız günden itibaren de o valizi biz doldurmaya başlarız. O valizin içine sevdiğimiz, sevmediğimiz her şeyi tıka basa doldururuz. Bazen de temizlik zamanı gelir ve bir çoğunu ayıklarız o valizin içinden. Atamadıklarımız, atmaya kıyamadıklarımız, unuttuklarımız kalır bir köşesinde. Biz ve valizimiz hayat yolculuğunda beraber yürür gideriz. Bu yolculukta bir sürü şeye anlamlar yükleriz. Her birine aşina olduğumuz isimler veririz. Kimine umut deriz, kimine umutsuzluk. Kaygıyla öfkeyi yan yana koyarız ama çıkan sonuç ürkütür bizi. Bir süre sahiplenip valize koysak da, çıkan fırtınalara yenik düşüp teslim oluruz. Dostlarla arkadaşlar birbirine karışır. Hangisi gerçek, hangisi yalan ayırmak çok zor gelir. Bir gün bir bakarsınız dost bildikleriniz arkadaş bile kalamaz iken, arkadaş bildikleriniz dost koltuğuna oturuverir. Anlam veremezsiniz veeee soru gelir. Ben nerede yanlış yaptım? Aslında yapılan bir yanlış yok ortada. Nasıl ki sizin hayatınızdan rüzgar, fırtına, yağmur, güneş gibi etkenler sizden bir şeyler koparıp götürüyor ve bir çok şeye bakış açınızı değiştiriyorsa onlarda da bir şeyler değişmiştir. Dürüstlük burada devreye girer. Her şeyden önce kendinize ve çevrenizdeki herkese karşı ne kadar dürüst olduğunuzu sorgulamakla başlamak gerekir. "Dürüstlük size fazla arkadaş kazandırmaz, fakat her zaman iyi dostlar kazandırır."
Diyor. DOSTOYEVSKİ.