"…İçim kıpır kıpırdı, sevinçle bekliyordum onu. Birkaç dakika sonra kararını vermiş olmalı ki ayakkabılarını çıkarıp bohçasının üstüne koydu, bohçasını da irice bir taşa emanet etti. Anladım, geliyordu! Otlar, taşlar çıplak ayaklarını acıtmıştı herhalde, dalgın dalgın ovuşturdu. Ak giysisinin eteklerini ve tüm gücünü topladı. Cebini yokladı, parmaklarının arasında sımsıkı tuttuğu gelinciğin taç yapraklarına bir öpücük kondurdu. Sonra kollarını açtı, uçacakmış gibi. Ortalığı birden mis gibi bir karanfil kokusu sardı. Derin bir soluk alıp bıraktı kendini, onca yükseklikten. Elindeki gelincik, parmaklarının arasından kurtulup ağır ağır dönerek köpüklerime karıştı. Otlar, taşlar bir anda yitiverdiler ayaklarının altından. Öyle görkemli gözüküyordu ki! Sevinçten duramaz olmuştum. Tam ineceği yerde balıkları, yosunları, taşları iteledim, sarmaya hazır bekledim."