Şiddet kimi zaman insanlık dışılığımızın en somut bir tezâhürü olarak ortaya çıkmaktadır. Öyle ki şu modern zamanlarda bizzat müşahede ettiğimiz haliyle o, insanı, kitleleri, nesilleri, beldeleri, kültürleri, medeniyetleri tahrip etmekle kalmayıp onları ortadan kaldırmaya kasteden niyetlerin ana malzem esi olabilmektedir. Kimi zaman bir çocuğun tebessüme, şefkat ve merhamete hasret kalışında ortaya çıkarken, bazen bir kadının sokak ortasında hırpalanışında güç bulur. Kimi zaman okulda görürüz onu, sınıfta bir olumsuzluğu terbiye etmekle meşguldür. Ekranlarda rastlarız ona, hatta sürekli boy gösterir orada. Aslında iyi tanıdığımızı düşünürüz ama gizliden gizliye yerleşir zihnimizin ve vicdanımızın bir yanına. Zor bir süreçtir şiddetle mücadele etmek, problem anında onsuz çözümler üretebilmek ya da son çare olarak ona başvurabilmek.
Din ve değerler ise şiddetin karşısındadır. İnsani ya da ahlaki değerler, fıtraten iyi tarafını temsil eder insanoğlunun. Yani eşref insan olmanın ve böyle kalabilmenin tarafındadırlar. Bahsedilen olguları ve bunların birbiriyle ilişkisini kendine konu edinen bu eser, önce şiddet olgusunu tezâhürleri ve etkileriyle ele almış, daha sonra çocukluk ve gençlik dönemleri açısından din eğitimi ve değerler perspektifinden şiddet problemini ortaya koymaya çalışmıştır.