Tarih boyunca, siyasî ve mezhebî ön kabul ve beklentilerin etkisi altında, bazen dönemlerindeki Şiî siyasî otoritelerin meşrûiyetini temin etmek, bazen de kendi mezhep mensuplarını rahat ettirebilmek için; Kur'ân ve özellikle imamlardan gelen rivâyetlere de (ahbâr) başvurarak görüşlerini meşrûlaştırmaya çalışan Şiî alim ve fakîhleri, bu istikametteki beklentilerine uygun politik fikir ve kuramlar üretmişlerdir.
Şiî siyasî düşüncesi, fakîhin politik sürece doğrudan müdâhale edip, gaybetteki on ikinci imamın mutlak siyasî otoritesinin onun (fakîh) tarafından eksiksiz olarak temsil edilmesi gerektiği hususundaki Humeynî'nin velâyet-i fakîh nazariyesiyle yeni bir döneme girmiştir. Bu nazariye, her ne kadar bugünkü Şîa'nın çoğunluğu tarafından kabul edilmeyip geleneksel Şiî düşüncesinden bir sapma olarak görülse de; Şiî politik düşüncesiyle ilgili ortaya konan bütün bu farklı görüş ve tavırların hepsi, bir şekilde imâmet doktriniyle ilişkilendirilmiştir....