Şiir başkasından gelen bir duadır.
Yazının soyduğu, soyunu kuruttuğu bir deniz, parıltısını aşırdığı bir güneş, ışığını erittiği bir ay var mıdır? Sonrasında tuzlu gözyaşlarını kuruttuğu bir toprak olacak mıdır? Bütün bu sorular bizi bir sonraya, sonrasızlığa götürecektir.
Ahmet Bozkurt Şiir-Fragmanlar'da bir uç-yazı'nın iç-yazı'ya evrildiği, soluk aldığı koridorlarda tüm nedensellikleri tüketerek bir labirent-metin kuruyor. Zamanın hep fazla geldiği bir aralıkta bekleyişin içindeki kayıp zamanı arıyor. Sorulmamış sorulara parantez açıyor, sözü bedenden ayırıyor, eksiltili bir sonsuzluk bahşediyor hayalin cenderesinden devşirdiği imgelere. "İnsan zaman içerisinde konaklayan bir varlıktır," diyor. Kendi dolayımsız gerçekliğinin sertliği içerisinde yoğrulan bir dille varlığı örten fazlalıklardan arınmış bir yazı'ya el veren, handiyse yazının açtığı tüm koridorlarda hep yeniden üretilen hakikatin dilde yitişinin bir kaydını tutuyor.
Varlığa bir kör-dokunuş değildir Şiir-Fragmanlar'da açığa çıkan. Başkası'nda dolayımlanmış bir yüz aracılığıyla her daim dışarı'nın çağrısını taşıyan bir çıplaklık olarak yazı'yı yoklayan bir iz sürmedir. Şiirin ertelenmiş tüm zamanlarını belleğin hakikat çemberine dâhil eden Şiir-Fragmanlar gölgede kalmış bir hayata yapılan müdahale.