Özellikle Rönesans'tan beri, mimarlığın binayla, inşayla ilişkilendirilmesini reddeden ve onu sanat olarak, şiir olarak, hatta felsefe olarak tasavvur edenler olmuş. Bu retçi görüşler, mimarlığın işleve, faydaya indirgenmesine karşı çıkmışlar. Onlara göre mimarlık, birtakım ritüellerdir, kutsal ruhlarla efsunlanarak canlanan heykellerdir, kozmik yaratıklara ev sahipliği yapan labirentlerdir, semiyotik mabetlerdir, altın çağın ütopyalarıdır... Sonsuz bir hayal ve arzu âlemidir. Dolayısıyla mimarlık, ancak binayı ihlal ederek mimarlık olabilir. Mimarlığın kökeni bina-olmayandadır. Bahar Avanoğlu, önce mimarlığı şiir ve eleştiri olarak kavrayan bu geleneğin kapsamlı bir arkeolojisini yapmakta, ardından da onun çağdaş ifadesi olan Unbuilt düşüncesine ilişkin dört metin sunmaktadır.