Çiçek yapıp satan anneme yoğurt tutkalı almak için nalbura gidecektim. Elimdeki o ipi bıraktığım zaman öldürülmeye başlandı çocuklar, "Bu Ayşe'dir." diye. Tüm oyunlar ve oyun oynayan Ayşe'ler annemi de yanına alarak ölmüştü.
Kendimi sepete koyup suya bıraktım. Bir yanım ağaç, bir yanım suydu, Musa misali...
Çocuklarının: "Aslında sen de tıpkı bizim gibi bir çocuksun anne. Sadece büyüklerin elbiselerini giyiyorsun. Bu yüzden bizi bu kadar güzel anlıyorsun ve seninle olmak bu yüzden güzel" dedikleri bir kadının eteklerinden dökülen kelimeler, mutfakta yemeğinipişirirken tahta kaşığın yardımıyla iki kapak arasında yerini aldı.
Beklemenin huzuruydu tenceredeki buhar.
Beklemek, acımtırak renkli bir duygu ya da karalar bağlamış bir insan figürü değildi.
Beyazın duruluğu ve süruruydu beklemek...
Her birimizin serüveni bir Musa hikâyesi...