"Sillage" Fransızcada "kokunun izi" demektir. Sevdiğin biri gittikten sonra ortamda kalan kokusu demektir.
İlkokulda sınıf hocamız "Boş tenekeden çok ses çıkar." demişti. Zihnimin içinde bu kadar ses olması bende, beynim yerine boş bir teneke ile mi yaşıyorum, düşüncesini doğuruyor. Hani böyle "Tamam lan! Artık kenara sıkıştım. Gelmeyin oğlum lan üstüme daha fazla!" diye bağırasın gelir de ağzın açmaya bile gücün olmaz. Elini neye atsan bir beceriksizlik, neye yeltensen senden önce birisi kapmıştır. Başını öne eğip halının desenlerine saatlerce bakacak hâle gelirsin. Sonrası derin bir iç çekiş tutar, çıkarır seni zihnindeki kazı çalışmalarından. İnsanlar sokakta üzerine üzerine yürürler. Koca yolda sana omuz atan adam haklıdır da sen kendi içinden ondan özür dilersin. Tıkanmışsındır. Tükenmişsindir. Seçebileceğin iki yol varken sen yanlış olan yirminci yolu seçmişsin gibidir. "Tamam lan! Bu sefer en güzelini yaptım!" dediğinde bir şansızlık belirmiş her şey yine boka sarmıştır. Herkesten kaçmak, kabuğuna çekilip güç toplamak istersin. Bunun için yatağına girer, yorganı tepene kadar çekersin. Üzerine doğru koşan, konuşan kim varsa yüzlerine kapıyı çarpar gibi kesersin bağını. Düşünürsün. Derin derin düşünürsün... "Bir ben mi beceriksizim?" diye sormaktan alamazsın kendini. "Alt tarafı yaşamak lan! Neyini beceremiyorum?"
"Artık yarından itibaren normal insanlar gibi yaşayacağız. Her şey yolunda ve güzel olacak." dedikten sonra her şeyi daha da betere sürükleyen arkadaş ortamının hikâyesini konu alır. Tanıdıkları birinin kaybolmasına sebep olan bu beş kişilik arkadaş ortamı başlarını durmadan belaya sokarlar. Hem aradıkları kaybolan kişiyi bulmayı hem de sevdikleri kadınları yeniden kazanabilmeyi başarabilecekler midir?
Üç hayal kırıklığının bir penaltı sayıldığı şehirde durmadan direği vuranların öyküsü…