"Günaha çağıran ses… Günaha son çağrı… Gençliğin son pembe ışıklı demlerini parlak bir baştan çıkarıcı ile tensel hazları putlaştıran bir günahkârlıkla yaşama arzusu, genç, yakışıklı, Narsist bir bedene tapınma ihtirası, zarif, ince uzun, beyaz parmakların davetkâr tutuşları ile tutuşan, ateşler saçan güzel yeşil gözlerin tutkusu ile cezp edilen son aşk düşü, günaha son çağrı…"
"Esrarengiz bir rüzgâr esti… Birden altın tozları yağdı üstüme. Başımı kaldırdım gökyüzüne baktım. Bir yağmur kuşu… Altın sarısı zarif ve ince kanatlarıyla, uyumlu çırpınışlar içinde havada öylece asılı kalmış, başı öne eğik, dalış yapmaya hazırlanır gibi bakıyor.
Tiz ve keskin çığlığı boşlukta dalgalanıp, yolu, çakan şimşeğin parlayıp sönen ışığıyla kesişiyor. Kıpırtısız suyun ruhu canlanıp titriyor önce ve ardından yağmurun parmak izleri kalıyor yüzeyinde. İzler çoğalıyor. Pıt pıt atıyor yağmurun yüreği… Suyun göğsünde kabaran küçük volkanlar yaratıp…"
"Aşk… Bir şifacıdır. Yaraları gören, yaraları seven, önce kanatan ve sonra ateşiyle dağlayıp sağaltan bir şifacı… Aşk… Tanrıya yaklaştıran, ruhu yüceltip kanatlandıran, aşkınlığa ulaştıran en kutsal arınma yoludur. Aşk'a tutunmak, aşk' a yapışmak onu öldürür. O bir yoldaştır, bir ayna, bir yüzleşme… Hepsi bu…"