İşçi sınıfı; neoliberal onyıllar boyunca, işini, statüsünü, iş güvencesini olduğu kadar sosyal teorideki yerini de kaybetti. Kaybettirenler bu duruma nesnellik atfederek, mutlaklık zırhı giydirmeyi ihmal etmediler. Buna göre, üretimin teknolojik tabanı köklü değişime uğramış, bilgi ve teknoloji iç içe geçmiş, üretim ise ulus aşırı bir karakter kazanarak, işçilerin örgütlenme ve mücadele kapasitelerini boşa çıkartan bir işleyişi yerleştirilmişti. Henüz 1980'li yıllardan söz ediyorum. Neoliberal sermaye programının çok yönlü bir şekilde seçeneksiz ilan edildiği, bu yola giren ekonomilerin "mucize" ön ekiyle adlandırıldığı yıllardan... Sosyal teorinin tozlu raflarına atılan, şimdilik işçi sınıfının kendisi değil, örgüt ve mücadele konusundaki tarihsel birikimiydi. 1990'ların sonlarına doğru bu da oldu; öznellik, mutlak görelilik ve olumsallıkla yeniden harmanlanan sosyal teori standında, çeşitlenen, farklılaşan eyleyiciler listesinde yok, yoktu; tek istisnası işçi sınıfıydı...
Özetle sosyal teorinin çağdaş tarihi, işçi sınıfının, dolayısıyla da sınıflar mücadelesinin toplumsal ilişkilerin açıklanmasındaki kritik yerinin (ki o yer devrimci eleştirelliktir) yadsınması tarihidir. Bu dışlama, 40 yıldır küresel çapta fasılasız şekilde devam eden sermaye taarruzunun sosyal teorideki etkisi ise, bu taarruza direnen ve sosyal teori düzleminde -deyim yerindeyse- adeta "gerilla savaşı" vererek, ana akım hatlarda gedikler açan entelektüel çabalar da hep oldu. Elinizdeki kitabın kritik önemi bu hususla ilgilidir. Bu kitap, işçi sınıfını, dolayısıyla sınıflar mücadelesi kavrayışını sosyal analize yeniden dahil etmeye dönük son 30 yılın en önemli katkılarını, tarihsel arka planlarına da göndermede bulunarak değerlendiren son derece geniş bir hacime sahiptir. Öyle ki son derece güncel Sanayi 4.0 tartışması bile kendisine yer bulmuştur.
Geleneksel ve çağdaş toplumsal sınıf literatürünün; maddi/gayri-maddi, üretken/üretken olmayan emek ve sınıf oluşumu temaları ile sistemli bir şekilde değerlendirilmesi, bu kitabın en dikkat çeken özelliklerinden biridir. Öte yandan kitap, bir doktora tez çalışmasının ürünüdür; geniş çaplı literatür değerlendirmesiyle ortaya konan kavramsal çerçeve, Bilişim ve İletişim Teknolojileri alanındaki saha çalışması ile bir analiz çerçevesi hüviyeti de kazanmıştır. Yazar kendi çabasını işçi sınıfını sosyal teoriye yeniden dahil etme girişimlerinin bir parçası olarak tanımlar. Bu çabanın kavram ve olgu bağlantısı kurulmak suretiyle gerçekleştirilmiş olması, son derece önemlidir. Üstelik bu bağlantı, gayri-maddi emek gibi, işçi sınıfını yerinden eden post ön ekli teorilerin en güçlü oldukları bir alanda kurulmuştur. Kitap post teorileri aşil topuğundan yakalamıştır. Onların parçalanma dedikleri yerde farklılaşma yaşandığını, dolayısıyla da, "işçi sınıfı çözüldü" denilen yerde, sınıfı içi farklılaşmalara duyarlı birleşik bir işçi sınıfı hareketi olasılığının bulunduğunu, ortaya koymuştur.
Hacimli ve titiz çalışması ile Türkiye'de toplumsal sınıf çalışmalarına güçlü bir referans kaynağı kazandırdığı için Dr. Güven Savul'u kutlarım.
Metin Özuğurlu